Pieta
(Acı)
“Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum.Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.”
Michelengelo; bir heykel siparişi alır. İsa ve Meryem’i tasvir etmesi istenen heykelde; çarmıhtan indirilen İsa’nın, annesi Meryem’in kucağında yatışı tasvir edilmiştir. Pieta olarak adlandırılan bu heykel şöyle bir şey;
İsa’nın cansız bedeninin annesinin kucağında yatışı Kim Ki Duk’a ilham vermiş olacak ki filmin ismi ve afişi Pieta olarak seçilmiş. Bu nedenle film, oyuncuların Michelangelo’nun heykelini canlandırdığı bir afişle bizlerin beğenisine sunulmuş;
Pieta; “acı” demek. Çarmıhta katledilen oğlunu kucağına alan annenin hissettiği acı… Oğlunun yok olduğu bir dünyada bir anneye yaşamayı imkansız kılan büyüklükteki acıdan söz ediyoruz. Ki film katıksız bir acıyı karşımıza çıkaracağını afişi ve ismiyle yeterince çaktırıyor; ama gene de belirtelim; basit bir acı değil anlatılan, katıksız bir acı.. Filmin her saniyesinde bu acıyı hissediyorsunuz. Her yerinden acı fışkırıyor filmin. Acıyı en iyi anlatan filmlerden biri desem sanmıyorum ki mübalağa olsun.
Konuya geçmeden önce bize acıyı iliklerimize kadar hissetmemize neden olacak karakterleri tanımakla başlayalım önce;
“Acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim”
Kang-Do (Lee jin Jung) işte böyle bir adam. Normalde sevdiğim bir oyuncu olur kendileri, lakin bu filmde karşıma çıkan adamdan iğrendim, nefret ettim. Çok başka bambaşka bir karaktere bürünmüş. Suratındaki donuk, gaddar, hayattan bezmiş, mekanikleşmiş ifade ile bakanı ürperten bir adam… Yalnız bırakılmış, şu kaç milyarlık evrende yalnızlığını paylaşacak tek insan bile bulamamış. Ki bunu annesi hayatına girdikten sonraki değişimlerinden anlıyoruz. Bu çocuk, bu kadar yalnız olmasaydı bu kadar cani olabilir miydi? Kuşkusuz ki hayır. Acı ne bilmiyor, hatta acı çeken insanlardan iğreniyor. Acıyı zayıflık olarak görüyor ve zayıflığa asla tahammülü yok. Hayat kendisini tüm duygulardan somutlamış bir robot haline getirmiş. Ne zamana kadar? Acıyı öğrenmek zorunda kalıncaya kadar..
Hayatta en çok kendimizi sakınmamız gereken insanlar; kaybedecek bir şeyleri olmayan insanlardır. Kim gibi mi? Mi Sun (Jo Min Su) gibi. Yani Kang Do’nun hayatına birdenbire giren annesi… Kadının oyunculuğuna ciddi ciddi hayran kaldığımı belirtmeden geçemeyeceğim, bayıldım! Kang Do’ya oğlu olduğunu ispat etmek için dayandığı şeyler kuşkusuz ki bizim yüreğimizi bu kadar acıttıysa, bu kadar midemizi kaldırdıysa sebep hep bu kadın. Son sahnelerdeki binanın tepesindeki oyunculuğuna ise ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bir annenin oğluna verdiği sözü her şeye her türlü bedele rağmen tutmak istemesi, ama “oğlu”na kıyamaması.. O ikilemdeki bir anneyi ciddi ciddi yaşattı. Bu film bu kadar dokunduysa neden hep bu kadın ve ağlayışları.
İşte film, bu iki birbirinden acınası insanın hayatlarının bir yerde kesişmesiyle başlıyor. Kangdo; yıllardır yalnız yaşayan, güç kazanırken güçsüzleri ezen ekonomideki büyüklerin alacaklarını tahsil etmek için her türlü pisliği yaparak paara kazanan bir herif.. Burada bir parantez daha açmak istiyorum; film temel olarak anne oğul bağını anlatıyor gibi görünse de kapitalist sisteme de çok sağlam bir eleştiri getiriyor; özünde parayı anlatan bir film. Paranın insanları ne hale getirdiğini hatta nasıl insanlıktan çıkardığını tokat gibi çarpıyor yüzünüze. Paranın bitirdiği insan hayatlarını tüm çıplaklığıyla acımadan gözümüze sokan bir hikaye bu. Hepimizin gündelik hayatta illa karşımıza çıkmış olan insanlarından kesitler sunuyor bize.
Devam edelim. Kangdo acımasız vahşi hayatına devam ederken, bir gün bir kadın kapısını çalıyor ve annesi olduğunu söylüyor. Her türlü pisliği gözünü kırpmadan yapan, acımasız bir herifin annesi olsan ortaya çıkar mıydın? Dahası onla bir hayat sürdürmeyi düşünebilir miydin gibi sorular beliriyor o esnada zihinde. Kangdo da tüm vahşiliğiyle bu soruları tekrar tekrar sordurtuyor seyirciye. Niye? Niye bu kadın bunca şeye dayanıyor? Bir anne niye böylesi hayvani bir adamı ehlileştirmek için bunca çaba gösteriyor? Çünkü anne..
Aslında Mi Sun bunun cevabını kendisi veriyor; ben seni bu kadar yalnız bırakmasaydım bu kadar cani olmayacaktın. Benim suçum, cezamı bu yolla çekmeliyim..
Film boyunca Kangdo’nun ehlileşmesini izliyoruz yavaş yavaş. Sonra? Hayatını hep canice yaşamış bir adamın ehlileşmesinin, o adamın kendisine yapabileceği en büyük kötülük olduğunu anlıyoruz. Cani bir dünyada masum biri olarak ne kadar yaşayabilirsin?
Filmin sonu vurucu. İzlemeyenlerin film zevkini mahvedebilirim diye kelimelerimi seçerek kullanmak zorunda kalıyorum. Halbuki ahh o son sahneler! Sinema tarihinin en vurucu sahnelerindendi kuşkusuz. Anlatamıyor oluşum azap verici=P
Azcık spoiler vereyim dayanamıyorum; Yıllarca hiç sevmeyi, sevilmeyi denememiş bir adam, bir gün sevgiyle tanışınca aslında hiç sevilmediğini fark ederse ne olur? Acı çeker. Öyle bir acı ki ya o acı kalacak ya kendisi. Beraber yaşanılacak, zamanla geçecek bir acı değil bu. Kalbin atmasına engel olacak, alınan her nefeste göğsü sıkıştıracak, her lokmada boğazı tıkayacak, her konuşmada dili yakacak, gözlerin açıkken de kapalıyken de daima görüntüleri karşında olacak bir acı. Nasıl tahammül edersin, edebilirsin?
Burdan sonrası spoilersız =)
Çok ayrı güzellikte bir film. Müzikleriyle, görüntüleriyle, oyuncularıyla, Kim Ki Duk’la çok ayrı bir film. Ha şu bir gerçek; filmde rahatsız edici sahneler ziyadesiyle mevcut. Bu rahatsızlık tüyleri diken diken edecek türde bir rahatsızlık. Filmi izlemeyi tamamlamayı zor kılan bir rahatsızlık. O nedenle herkesin izlemesini tavsiye edebileceğim bir film değil. Zaten yarıda bırakan çok arkadaşım oldu. Hala film zevkime saydırırlar sağ olsunlar=) Ha yemişim rahatsızlığını diyenler, ne duruyorsunuz ki hala? Oldboy ve türevlerini sevenler bayıla bayıla izleyecektir. Sonu için bile izlenebilecek filmlerden efenim.
Kim Ki Duk gerçek bir sanatçı. Filmdeki her sahne usta bir ressamın çizdiği resim gibi. Tablolarında elem ve hüznü başrol seçmiş bir ressamın filmi..
Muhakkak şans verin.
Sevgiler..
Bir yanıt yazın