“Daha o gün anladım Feride, ben ömrüm boyunca seninle sınanacaktım.”
“Seni ilk kez gördüğümde anladım, ömrüm boyunca yalnız seni sevecektim.”
İlk görüşte aşka inanır mısınız? Her şey susar, sadece akşamsefalarının sesini duyarsınız o an. Çiçeklerin sesini duyarsınız. Çiçekler hiç konuşur mu? Konuşur. Sizin için hayatın tüm kötü zamanlarının artık geçtiğini, sonuna kadar hak ettiğiniz mutluluğun yakın olduğunu fısıldar size çiçekler..
Lee Jang-hyeon, Yoo Gil-chae’yı ilk gördüğü anı böyle anlatır: Çiçeklerin sesini duydum o an.
“My Dearest”, 17. yüzyıl Kore’sinde, Joseon Hanedanlığı’nın savaşla sarsıldığı bir dönemde geçiyor. Ancak bu dizi, yalnızca tarihi bir arka plana sahip değil; aynı zamanda bir kalp ağrısı ve umut hikayesi anlatıyor. Lee Jang-hyun, geçmişinin karanlık gölgelerinde kaybolmuş gizemli bir adamken; Yoo Gil-chae, hayata ve aşka olan inancıyla ışıldayan gururlu bir genç kadındır.
Bu iki zıt karakterin yolları kesiştiğinde, aralarında filizlenen aşk, savaşın yıkıcılığına ve zamanın acımasız akışına karşı direnir. Onların hikayesi, yalnızca bir aşktan ibaret değil; kayıpların, fedakarlıkların ve insan ruhunun kırılganlığıyla yeniden ayağa kalkışının bir destanıdır.
Dizinin kalbini oluşturan karakterler, eşsiz oyunculuk performanslarıyla can buluyor. Lee Jang-hyun’a hayat veren Namgoong Min, içsel çatışmaları ve aşkın dönüştürücü gücünü muazzam bir şekilde yansıtıyor. Bir insan bu kadar aşık bakamaz. Bir insan böyle sevemez. Platonik aşk nedir, bu adama ve yaşadıklarına bakarak anlayabilirsiniz. Ben, Lee Jang-hyun’a aşık oldumsa nedeni hep Namgoong Min. Bundan sonra yakın takibimde olacak=)
” fakir gil-chae,
zengin gil-chae,
küstah gil-chae,
itaatkar gil-chae,
beni sevmeyen gil-chae”
Ahn Eun-jin’in canlandırdığı Yoo Gil-chae ise, saflığın ve cesaretin beden bulmuş hali gibi. Onların her bakışı, her kelimesi izleyicinin yüreğine işleyen bir duygu seli yaratıyor. Aşık olmak, nefret etmek, sevilmediğini düşünüp hayata küsmek ama her şeye rağmen ayakta kalabilmek! Oyuncuların her biri şahane.
Bu dizi, yalnızca bir dönem dizisi değil; insan ruhunun en derin köşelerine dokunan bir şiir gibi. Kaybolmuş umutların yeniden filizlendiği, aşka inancın her şeye rağmen ayakta kaldığı bir hikaye.
Eğer hayatın acımasızlıkları arasında bile sevginin iyileştirici gücüne inanmak istiyorsanız, “My Dearest” tam size göre. Kalbinizi ısıtan, gözlerinizi nemlendiren ve ruhunuzu saran bir deneyim için bu eşsiz hikayeye kendinizi bırakın.
Bazen bir dizi izlemek, sadece vakit geçirmek değildir. Bazen, bir hikaye kalbinizi ele geçirir ve size unutulmaz bir iz bırakır. “My Dearest” tam da bunu yapıyor: Kalbinizin en derinlerine dokunuyor. Kalbimi acıtan bir dizi. 21 bölüm boyunca elim kalbimde izledim. Etkisinden de uzun bir süre kurtulamayacağım. Kesinlikle ama kesinlikle izleyin. Gerçek bir aşk nedir tam olarak göreceksiniz.
Sevgiler..
Bir yanıt yazın