Do-ga-ni-Silenced
(Sessizlik)
“Mücadele etmemizin sebebi dünyayı değiştirmek için değil; dünyanın bizi değiştirmesine izin vermemek için.”
Gönül isterdi ki kışın sessizliği filan gibi betimlemelerden ötürü böylesi bir ad seçilmiş olsun. Böylesi vicdan yaralayan, insanı darmaduman eden bir konudan ötürü seçilmesin isim. Lakin ne yazık ki bir yerlerde sessizliği içinde türlü acılar çeken insanlar var ve film çok büyük bir cesaret örneği göstererek onların dili olmayı seçiyor. Ciddi ciddi hakkında yazmak istemiyorum; ama aynı zamanda anlatabildiğim kadar insana anlatmak istiyorum filmi. İkilemde bırakıyor beni. İzledikten sonra epey bir süre dünyaya küstürüyor insanı, hayattan zevk almak filan çok lüks işi geliyor. Müthiş bir hava alma isteği duyuyorsunuz izledikten sonra; zira boğulacakmışsınız gibi hissediyorsunuz. Oldukça zor bir film. Ben kusma isteğiyle kalakaldım bittiğinde.
Filmin; gerçekten yaşanmış bir olayı anlattığını belirterek başlarsam niye bu kadar dokunduğunu daha iyi anlayabilirsiniz sanırım. Hayatımda izlediğim en vurucu, en darmadağın bırakan filmlerden biri; belki de birincisi. Konu; kimsesiz çocukların yer aldığı yurtta konuşma ve duyma engelli çocukların cinsel istismara uğraması ve akabindeki yargı mücadelesi.
Güney Kore’de gerçekten yaşanmış bir olay aynen filme aktarılmış. Filmin insanı hayattan soğutmasının birinci nedeni bu. Hani ne olur dram filmlerinde? Film boyunca etkilenirsin; ağlarsın edersin filan, aman neyse gerçek değil deyip normal hayatına dönebilirsin. Bunda öyle olmuyor. Bir yerlerde bu vahşet, bu kan dondurucu olaylar yaşanmış; yaşanmaya halen devam ediyor ve senin elin kolun bağlı, adaletin eli kolu bağlı. Ülkemizde de emsaline sıklıkla rastlanılan bir konu ne yazık ki çocuk istismarı. Ha söz konusu ister bizim ülke olsun ister Güney Kore ister bilmem neresi. Mühim mi? Öznelerin değişmesi olayın can yakıcılığını değiştiremiyor. Çok vurucu bir film, gerçek hayatta ne yaşanıyorsa birebir aktarılmış. Adaleti bile aynı. Gerçekten rahatsız olacağınızı düşünüyorsanız izlememenizi öneririm. Çünkü amaaan ne olacak ki denilip izlenebilecek bir film değil. Bundan sonrası izlemeyi tercih edenler için.
Başrollerde küçük çocuklar devleşmiş; ama bildik bir başrolümüz daha var; Gong Yoo. Normal bir dizisini anlatsaydım bu sayfa sırf kendisine olan hayranlığımla dolup taşar, esas konuya gelemezdim; ama mevzubahis bu film olunca bu kadar. Gong Yoo’yu dramlık bir rolde izlememiştim hiç. Ki epey başarılı bu konuda. Ama çocuk oyuncular o kadar efsane rol yapmışlar ki kendisinin oyunculuğunu övmek çok abes kaçacak burada. Hakkını vermiş deyip geçiyorum.
Gong; annesinin, malını mülkünü satması sayesinde torpille kimsesizler yurdunda öğretmenlik yapabilen öğretmen rolüyle karşımızda.
Bu annesinin malını mülkünü sattığını özellikle belirtmemin nedeni Gong’un basiretsizliğini yüze vurmak için değil elbet; nasıl bir özveriyle girdiğine dikkat çekmek için yurda. Yurttaki istismarın farkında olup susanların aksine susmamayı tercih ediyor; isyan etmek için yanlış kişi olmasına rağmen şahsi menfaatlerini düşünmeyip “ses” çıkarıyor olaylara karşı; ödül (!?) olarak yüzüne tükürüyor annesi! Dünya acımasız filan diyoruz da insanlar kadar değil be. Valla.
Olaya gene dönelim; Gong’un yurtta kimsesiz, konuşma ve duyma engelli çocukların birinde bir problem olduğunu fark etmesiyle başlıyor hikaye. Çocuk inanılmaz durgun, korkak, insanlardan iğreniyor. Bir çocuk dikkatini çekince aslında yavaş yavaş diğer kimsesiz çocukların da durumunun aynı olduğunu fark ediyor. Ve bunun kaynağının çocukların uğradıkları cinsel istismardan kaynaklı olduğunu idrak etmesiyle yemişim öğretmenliğini deyip bu kansız vicdansızlara karşı bir mücadeleye girişiyor.
Mücadele demek çok basit kaçıyor aslında. Şöyle düşün; bir anne oğlunun suratına tükürebiliyor haksızlığı savunduğu için, mağdurların yanında olup parasından ettiği için kendisini. Bir avukat şantajla haksızın yanına geçebiliyor. Medya, çıkarları uğruna dünyanın en temiz insanlarını “suçlu” gösterebiliyor. Mağdur, tacize ve tecavüze uğramış çocuklar “suçlu, iftiracı” olabiliyor. Mahkemeler yürek acıtan kararlara imza atabiliyorlar. Bu bir savaş aslında; herkese karşı sen tek başınasın..
Film anlatmaya çalıştığım üzere çok, hem de çok rahatsız edici. Çocukların istismar sahneleri fazlasıyla rahatsız edici şekilde uzatılmış. Bit artık bit diye bekliyorsunuz, yeter artık dedikçe yönetmen sesinizi duyup inat yapar gibi dayıyor istismar sahnelerini. Film bittikten sonra bir daha eskisi gibi olamıyorsunuz, hayatınızda hümanizm diye bir şey varsa önceden, artık ona yer kalmıyor bu yaratıkları gördükten sonra. Dünya çok korkunç bir hal alıyor, pembe gözlüklerinizle bakamıyorsunuz artık dünyaya.
Bir sahne var. Ekstra içimi dağladı. Mahkemenin suçluları aklayan kararından sonra engelli insanlar ve yakınları, onları destekleyenler tepki gösteriyorlar karara. Ve karşılarında polis şiddeti! Tomalardan sıkılan sular, insanların üzerlerine inen cop darbeleri.. Tüm bu şiddetin ortasında Gong’un elinde öğrencisinin fotoğrafı ile bir an bile susmadan sürekli o çocuğun adını bağırması… O andan itibaren, o ana kadar tutulan gözyaşlarını bırakmamak imkansız hale geliyor. Hüngür hüngür ağladım.
Eğer kalbinizin dayanabileceğini düşünüyorsanız izleyin. Gerçeklerin soğuk su misali yüzünüze çarpıp sizi uyandırması için. Sonra uyku nedir bilmeyeceksiniz orası ayrı tabi. Ama izleyip en azından kendi ülkenizde bir olay olduğunda medyanın olayları çarpıtabildiğini fark edeceksiniz. Tahrik etmiştir diye el kadar çocukları suçlayanlara inanmadan önce bi’ düşüneceksiniz. Olaylara daha farklı bir pencereden bakmayı öğreneceksiniz. Bu nedenle dayanıp izlemek lazım. Ve susmamayı öğreneceksiniz.
“Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil” demiş ya hani şair. Bazen hayatları sizin konuşmanıza bağlı insanlar var çünkü. Söyleyin, tesiri olmasa da. Gönlünüz rahat etsin diye bile söyleyin.
Sevgiler..
Bir yanıt yazın