Seulpeumboda Deo Seulpeun İyagi
(More Thaan Blue, Sadder Than Sadness)
(Hüzünden öte )
“-Ve geceleri gökyüzüne bakarsın. Her şeyin çok küçük olduğu gezegenimin yerini gösteremem sana. Belki böylesi daha iyi. Yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. Böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin… Hepsi senin dostların olacak. Hem sana bir armağan vereceğim… Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak… Yalnızca senin gülen yıldızların olacak!
Ve üzüntün hafiflediğinde (zaman bütün acıları hafifletir) beni tanımış olmak hep seni mutlu edecek, dostum olarak kalacaksın. Benimle gülmek isteyeceksin. Bunun için de arada bir pencereni açacaksın… Dostların gökyüzüne bakıp bakıp güldüğünü görünce çok şaşıracaklar! Onlara ‘Yıldızlar hep güldürür beni!’ diyeceksin. Deli olduğunu düşünecekler. Sana nasıl bir oyun oynadığımı görüyorsun… Sanki sana yıldızlar yerine gülmesini bilen bir sürü küçük çan vermişim gibi olacak!
Bu gece… Biliyorsun… Gelme. Acı çekiyormuş gibi bakacağım. Biraz da ölüyormuşum gibi… Evet, öyle. Bunu görmeye gelme. Görmeye değmez. “Seni bırakmayacağım!”
Gelmemeliydin. Acı çekeceksin. Ölmüşüm gibi olacak, ama ölmeyeceğim… Anlamalısın. Çok uzak. Bu gövdeyi oraya taşıyamam. Çok ağır. Atılmış, eski bir deniz kabuğu gibi olacak. Bunda üzülecek bir şey yok..”
İsmi bi’ kere izleyiciye ne vaat ettiğini açıklıyor; hangi dildeki anlamına baksan acı dolu bir hikaye izleyeceğini anlıyorsun. Spoiler filana lüzum yok yani.
Hangi dilde olursa olsun Allah belanı versin’in filmi gibi bir ada sahip böylesi bir filmde mutluluk arayan arkadaşlara uyarım; mutlu olacağınız, gülümseyeceğiniz tek sahne bile bulamayacaksınız. “Hüzünden öte” bir hikaye mevzubahis.. Gözlerin dolu dolu izleyeceğin, boğazında bir yumruyla kalakalacağın bir hikaye seni bekleyen. Bunca katıksız acıya şayet sevgi, aşk varsa katlanırım diyenlerdenseniz kaçırmamanız gereken bir yapım.
Başrollerde gamzesiyle gönüllerde taht kurmuş güzel insan; Kwon Sang Woo (K), i hear you’dan da aşina olmuş olabileceğiniz yetenekli aktrist Lee Bo Young (Cream) ve Giantımız her şeyimiz Lee Beom-Soo ( Cha Joo-hwan)!
K ve Cream lisede tanışırlar; ikisi de yetim, yalnız. Aynı evde yaşamaya başlarlar. K, Cream’e platonik bir aşk beslemektedir. Cream ise günlerini o sevgili senin bu sevgili benim modunda geçirirken, dert ortağı olarak bellemiştir K’yi. Ve bir gün K, kanser olduğunu öğrenir. İçten içe sevdiği hatta taptığı, hayatındaki en anlamlı şey olan Cream’i çok kısa bir süre sonra temelli yalnız bırakacağı gerçeğiyle yıkılmasının akabinde aklına bir fikir gelir. Sevdiği kadını gözünün tuttuğu bir adama teslim etmek ve gönül rahatlığıyla ölmek..
Genelde filmlerde ne olur? Adam yahut kadın kötü bir pozisyondaysa , sevdiği kişiyi bırakmak zorundaysa ilk iş sevdiğine haber vermeden uzak diyarlara gider birdenbire.. Amaç? Sevdiği insanı üzmemek. Dünyanın en mantıksız, en anlamsız hareketi olarak gelmiştir bana bu hep. Karşındakini soru işaretleriyle baş başa bırakıp çekip gitmek ne demek? Nasıl sadistçe bir düşünce ürünüdür? Halbuki vedalaşsan, insan gibi derdini anlatsan ya? Yoo, o zaman film olmaz diyenlere aha bu filmi gösteriyorum. Yapmış e olmuş ya?
K’nin aşkı bu yüzden o dandirik, abartılı romantik filmlerdeki karakterlerinkinden yüce. Onca derdinin ve acısının arasında, kalan birkaç aylık ömrünü sevdiği kadın uğruna harcamak her babayiğidin harcı değil. Aslında çok mantıklı di mi? Tatile gittiğinizde çiçeklerinizi komşuya teslim edersiniz, evcil hayvanınız varsa en güvendiğiniz kişiye teslim edersiniz ya; e peki sevdiğiniz kişiyi? Böylesi korkunç bir dünyada nasıl yapayalnız bırakabilirsiniz ki? Bencil bir sevgi, sevdiğiniz insanı yapayalnız bırakmanın dışında ne işe yarayacak?
“Kendimle bir anlaşma yaptım… Eğer arkasını dönerse ona her şeyi anlatacaktım… Ona sarılacak ve her şeye son verecektim… Ama K, arkasına bile bakmadı…” (Cream)
Olaylara K’nin gözünden bakınca ben olsam ben de böyle yapardım diyorken, o son 20 dakikada boğazınızdaki yumru acı vermeye başlıyor, gözlerinizi terk etmek isteyen yaşlar birdenbire harekete geçiyor ve artık K haklı konumdan çıkıyor gözünüzde. Çünkü bu kez Cream oluyorsunuz. Sevdiğiniz adamın sizi sırf yalnız kalmayasınız diye başka bir adama canı yana yana vermeye çabalaması kalbinizi yakıyor. Bir şeyler söylemek istiyorsunuz, karşıdakinin tüm emeğini, çabasını tarumar edeceğinizden korkuyorsunuz. O acı çekerken onla acı çekememeniz, onun çektiği acının mislini çekmenize neden oluyor. Ve çaresiz o daha çok üzülmesin, huzur içinde gitsin diye her şeye eyvallah diyorsunuz..
“-Neden bu haldeyiz?
-Çünkü üzgünüz.
-O zaman şaka yapacağımıza ağlayalım?
-Ağlamak istemiyorum. başka birini daha ağlatmak istemiyorum.”
Vee kimsenin çok da umrunda olmadığı biri olmak. Her şeyin kendisine bağlı olduğu aynı zamanda etkisiz eleman olmak ne demek diyorsan Cha Joo Hwan’a bak. K ve Cream’den daha çok üzülesi bir karakter aslında kendisi; ama diğerlerinin dramından kendisine üzülmeye fırsat bulamıyoruz. Düşünsene, birdenbire hayatına iki kişi giriyor; birbirini delicesine seven. Ve biri seni diğerine emanet etmek istiyor; diğeri sırf onun gönlü olsun diye seni kabulleniyor ve kimse senin duygularını göz önünde bulundurmuyor. Çok can sıkıcı değil mi? Peki bir insan niye buna katlanır? Aşıktır da ondan.
Filmde kim ne yapıyorsa hep sebebi aşk. Böylesi aşksal bir filme bunca dram çok değil mi be ey senarist? Film boyunca cidden kime üzüleceğine, kime hak vereceğine şaşırıyorsun. Benim derdim dert midir bu insanların derdi yanında diyip dertlerini bile unutur hale geliyorsun. Bol dramlı, bir o kadar da romantik bir film arayanlar için bulunmaz bir nimet olmuş film. Bu filmden geriye size bi’ hüzün kalıyor; bi’ de film bittikten sonra bile dinlemeye devam edeceğiniz bir enfes şarkı. Final şarkısı..
“Hayal kurmayı bıraktım..” hayal kurmayı bırakanların filmi…
Sevgiler..
Bir yanıt yazın