Hayatınızdaki her şeyin çok ters gittiği zamanlarınız oldu mu? Yolunda giden tek bir şeyin dahi olmadığı zamanlardan bahsediyorum. Her şeyin üst üste geldiği ve bir süre sonra nefes dahi alınamayacak raddeye ulaşılan o anlar? Bir şeyleri nasıl yoluna sokacağınızı bir türlü bulamadığınız o anlar? İşte tam o anlarında bir kıza çevirelim bakışlarımızı.
Sevgilisi kendisini en yakın arkadaşıyla aldatmış, üzerine bir sürü borç yıkmış bir kadın. Hayatta kaybedeceği hiçbir şey kalmamış; çünkü her şeyini kaybetmiş. Yaşamak zorunda olduğu için yaşıyor ve bir mucize bekliyor. Bu hepimize olur bazen; hiçbir şeyin düzelmeyeceğini biliriz. Ama hep bir mucize olur da kurtarır bizi belki diye bekleriz. Mucizelere inanmaya inanmaya kendi mucizemizi bekleriz. Ve mucizesine kavuşan şanslı yalnızca birkaç insan vardır.
İşte tam böyle bir anda Go-Ha jin (IU) göle düşen bir çocuğu kurtarmak için kendisini göle atıyor, çocuğu kurtarıyor ancak boğuluyor. Kendisine geldiğinde çok eski zamanlarda Goryeo Hanedanlığı’nda kraliyet erkeklerinin yıkanma havuzunda olduğunu fark ediyor. Ve yalnız kendisi olmuyor bu durumu fark eden=)
Birbirinden güzel adamlarla çevrili bir krallığa düşen Go ha Jin; o dönemde yaşayan Hae Soo’nun bedenindedir artık. Durumlara anlam veremese de bir süre sonra aman neyse deyip hayatını burada yaşamaya başlıyor. Bedeninde yaşadığı Hae Soo; 8.prensin eşinin kuzeni. 8. prensin malikanesinde hizmetçilerin eşliğinde el üstünde tutularak yaşamaya başlıyor. Ve bilirsiniz ki Kore dramalarında her şey hep güzel gitmez. Ve büyü bozuluyor.
Bu noktada krallık rejiminin kadını yok sayan, halkı yok sayan yüzüyle karşılaşıyoruz. İrkiliyorsunuz. Yok artık bu kadar da olmaz diyorsunuz yaşatılan vahşet karşısında. İnsanlıktan utanıyorsunuz, iyi ki o dönemlerde değilim; iyi ki saltanatla yönetilen bir ülkede değilim diye binlerce şükürler ediyorsunuz (Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa! ). Kralın dahi dilediğince bir hayat yaşayamadığı bir düzen.. Damgalanmış, değeri olmayan mal gibi alınan satılan kadınlar, saltanat derdine düşmüş prensler ve aşk.. İçinizin ısınmasına neden olan tek faktör aşk.. Isıtan ve ısıtırken yakan.. Bu dramadaki aşk tam manasıyla cayır cayır yakıyor sizi.
Kızımız iki prens arasında kalıyor. Birisi 4. Prens (Lee Joon gi) diğeri 8.Prens (Ha-neul Kang). Dramalarda bir kızın hangi erkeği seçeceği konusunda izleyiciyi bu kadar çok kararsız bıraktığı olmuş mudur bilmem; ama cidden sonunu aşırı merakla bekleyerek izlediğim bir drama oldu.
——————–Spoilera gireyim birazcık şu noktada—————————–
8. prensi cidden çok sevdim başlarda. Allahım nasıl cool bir adam, bu adam varken kimseye bakamaz, olaaamazz diye diye izlerken hırsının kurbanı oluşu, sevdiği kadını her defasında yarı yolda bırakışı içimi şişirdi. Soğumayı bırakın direkt nefret ettim kendisinden. Gerçi sonlara doğru nedenlerini anlıyorsunuz ve ona da hak veriyorsunuz; ancak rakibi 4. Prens iken artık sizin gözünüzde bir etkisi kalmıyor haklı ya da haksız oluşunun. Başlarda bu adama bayılırken hangi ara 4. Prens hayranı oldum yeminle ben de bilmiyorum=)
Gelgitlerle yaşayan 8.Prens kim; 4. Prens varken? Hiiiç =P Birkaç bölüm içinde çevresindeki herkese bu kadın benim dedi ve o anlarda gelişi güzel bir cümle olarak düşündük benim kadınım cümlesini ki çok büyük bir hata yapmışız. Gerçekten kendisininmiş kızcağız=) Tuttu ve bırakmadı. Vahşi bir hayvan nasıl avını yakaladığında bırakmaz, bırakamaz çünkü açtır. O da Hae Soo’yu bırakamadı; çünkü ömrünce hiç sevilmemiş olan prensin bir sevgi umudu yeşerdi. Sever ve sevilebilirdi. Aşkına ve bakışına cidden hayran kaldım. Kızın başına ne zaman bir şey gelse durun sakin olun 4.prens çıkar şimdi bir yerlerden diye telkin etmeye çalıştım etraftakileri=) Ancak ah ah ah dertli eden bir sondu. Son hakkında hiçbir şey yazmak istemiyorum. Bunca bölümle alıştığın insanlar için böyle bir son için cidden teessüflerimi sunuyorum senariste. A be zalım, bari 2. sezonu yapaydın? =(
———————Spoiler bittiiii.———————
Oyuncuların hepsi de çok başarılı. Başrol kızımız IU’nun güzelliğine zaten hayrandım, burada daha da bir harika olmuş. Lee Joon Gi ise gerçek bir prens olarak doğmuş. O ne karizmaa! Yüzündeki yara izinden ötürü ve annesi dahil kimse tarafından sevilmeyişinden ötürü çevresinin onu yabanileştirmiş olmasına rağmen, usul usul uysallaşmasını ve evcilleşmesini çok sevdim. Oyunculuğuna şapka çıkarmak gerek. Ha-ri-ka! Diğer prenslerin hepsi çok tatlıydı, iki hain hariç = ( onlar da kim izleyince anlarsınız zaten=)
Ve kraliçeeee. Sindrella hikayesindeki üvey anneden bile zalım ruh hastası kraliçe. Yemin ederim ekrana bir şeyler fırlatasım geldi 4.prensin annesi her ekrana çıktığında. İtici, nursuz, sevimsizz. Kötü karakterlerin bile bir iyi yönü vardır; bu kadın safi kötülükten oluşmuştu. Pis. Söyleyeceklerim bu kadar bu kadın hakkında, mendebur.
Tarihi dizileri sevenlerin kaçırmaması gereken bir dizi. Tarihi dizi sevmeyenlerin ise önyargılı olmayıp izlemesi gereken bir dizi. Çok aşırı sevdiğim, kıymetlim hanesine adını altın harflerle yazdırtan bir dizi oldu. Lütfen izleyin, izlettirin. Bol bol ağladık ama gözyaşlarımız helal olsun=) Bir de harika bir ostu var, onu da iliştirivereyim şuraya:
Sevgilerimle.
Bir yanıt yazın