Memories Of Murder
Salinui Chueok- Cinayet Günlüğü
“Yaşayanların bir çoğu ölümü hak ediyor ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme; çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.”
İmdb’de top 250’de olan üç beş kore filminden biri olan; aldığı 8.1 puanla izle beni dedirten, bol ödüllü, Güney Kore’de 5 milyondan fazla izleyiciye sahip en çok izlenen filmlerden biri olan ve ülkenin ilk seri cinayetlerinin anlatıldığı gerçek bir hikayeye dayanan bir filmi duysan izlemezlik eder misin? Edemedim=)
Tipik bir polisiye filmi sanıp da izlemeye koyulanları çok tatmin edebilecek bir film değil bir kere. Spoilera girecek ama sonu ile epey tartışılan bir film kendisi. Büyük bir kesimi tatmin etmeyen bir son mevzubahis; ancak yukarıda da bahsettiğim üzere film gerçek bir hikayeden esinlenilerek yapılmış; gerçeklik ne boyuttaysa senarist de ona uymayı tercih etmiş. Bu bakımdan filmi sonundan ötürü olumsuz eleştirmek böylesi bir filme yapılmış bir haksızlık gibi geliyor. Filmin adı zaten nasıl bir filmle karşı karşıya kalacağınızı çaktırıyor üç beş; ha biz alışılageldiği gibi bir son istiyoruz da filmin anlatmak istediği şey bambaşka. Önce hikaye ile başlayalım.
Yıl 1986. Aylardan ekim. Bir su kanalında elleri iç çamaşırıyla bağlanmış, tecavüz edilmiş bir kadın cesedi bulunmasıyla başlıyor film. Oldukça amatör bir çalışma izleyen polis, katili bulamazken ikinci bir kadın cesedi bulunur; aynı şekilde elleri bağlı tecavüz edilmiş bir kadın. Şüpheli olarak polis etraftaki dedikodulardan yola çıkarak zihinsel engelli bir adamı gözaltına alır. Bu aşamada polisin rahatsız edici “ikna” yöntemlerine şahit oluruz. Uçan tekmeler mi dersiniz, ben yapmadım diyen insana zorla ben yaptırdım dedirterek imzalatılan ifadeler mi dersiniz hepsi var. Deliller yeterince dikkatli toplanmıyor; ölen insanlar ölmüş gitmiş ne uğraşacağız aman yeaa modundaki adamlar tarafından ne derece ilgi görülerek toplanırsa öyle toplanıyor, yani toplanmıyor! Suçluları delillerle bulmaktansa, gözlerinin içine bakarak bulabileceğini düşünen bir polis var başrolde. Doo man. Onun ortağı var ki kendisi uçan tekmelerin sahibi. Sonradan o tekme attığı ayak da belasını buluyor da mevzum o değil. 6. hisle suçluları keşfedebileceklerini düşünen, suçlunun kanıtsız da içeri atılabileceğini düşünen bir grup polis işte.
Amatörce işini yapmaya çalışan yerel polisin yetersiz kalmasından mütevellit, Seul’dan yeni bir dedektif gönderilir; Seo Tae-Yoon. Çalışma tarzları tamamıyle kendisine aykırı gelen bu iş ortaklarına nazaran biraz daha profesyonel. Kanıt olmadan insanları suçlamayı yanlış görüyor; eğer kanıt yoksa suçlu da yoktur! Suçlu olduğunu düşünüyorsan ispatlamak zorundasın!
Bu iki zıt görüşlü insanların bir seri katili bulma çabalarını izliyoruz film boyunca. Olayları çözmeye çalışırlarken yeni yeni cinayetler de işleniyor ve cinayetler işlendikçe yavaş yavaş katilin takıntılarına ait şeyler keşfedilmeye başlanıyor. Çünkü kusursuz bir cinayet yoktur! Ancak buldukları şeyler katilin yakalanmasına ne derece fayda sağlar, deliller her şeydir diye düşünen insanın delil bulması ne derece kolaydır oraları hep filmde.
Film, başlarda epey durağan geliyor. Gerçi sonuna kadar durağandı benim açımdan; ama gene de sevdiğim bir film oldu. Özellikle kanıt delisi adamla, yemişim kanıtını modundaki adamların yavaş yavaş birbirlerine ayak uydurması güzel bir ayrıntıydı. Kokuşmuş bir düzenin içinde yaşaya yaşaya insan ne kadar idealistim havasında olsa da bir müddet sonra kendisi de kokmaya başlıyor. Bu da her türlü şiddeti, tecavüzü, cinayeti olası kılıyor. Kokuşmuş bir düzenden sağlıklı insanlar nasıl beklersin? Toplum eleştirisi, adli mercilerin eleştirisinin de filmdeki payı büyü, hatta film onun için çekilmiş gibi. Son bu yüzden mühim gelmiyor. Sıradan, standart insanları vahşi birer hayvana dönüştüren bir “umursamazlık” var toplumda. Bu; tüm olayların nedeni, asıl sorgulanması gereken de bu. Bu kadar. Ama sonu hakkında birkaç şey söylemezsem çatlarım.
Bundan sonra spoilerlı olacak.
Şimdi katili filmin bir sahnesinde görüyoruz. Ama flu şekilde yamulmuyorsam 48. dakika civarı. Ki Seullu polisin de şüphe duyduğu üzre en son tutuklanan çocuğun katil olabileceği düşünülüyor. Ancak dna eşleştirmesinde kendisinin suçsuz çıkması neticesinde emin olamıyoruz bizler de aynı seullu gibi. Cinayetleri tek başına işliyor olabilir; ancak tecavüz noktası muallak. Ormanda bıraktığı için cesetleri, daha önce ormanda yakalanan adam gibi biri misal nekrofili olabilir. Tecavüz de bu tipler tarafından gerçekleştirilmiş olabilir. En son bulunan sperm misal de bu sapıklardan birine ait olabilir. Tüm delillerin yok sayılıp dna nedeniyle adamın suçsuz bulunması seullu kadar benim de sinirlerimi zıplattı; ama insan gene de düşünmeden edemiyor ya suçsuzsa?
Ya da ikinci teori ki bunu ekşisözlükte bir yazar yapmış; elleri güzel, hüzünlü şarkıyı seven o çocuk; cinayetleri fotoğraf albümünde askerlik fotoğraflarında gördüğümüz arkadaşıyla yapıyor olabilir. çocuğu nasıl tarif edeceğimi şaşırdım ya hu:D Yalnız zihinsel engeli olan çocuk bu çocuktan korkuyor; ateşe attı yüzümü yaktı gibilerinden bir şeyler söyledi ölmeden önce. Bu noktada ikisinin ortak noktaları neydi filan çok üzerinde durulmadı. Zihinsel engelli çocuğun babasının da bunu sen yapmadın biliyorum diyerek çocuğa sahip çıkması da sırf bir baba koruma içgüdüsünden mi kaynaklanmakta orası muallakta benim için. Bu kadar emin olması için bir şeyler biliyor olması da şart. Cesetlere tecavüz eden asker arkadaşı olabilir; bizimki de cinayetleri işleyen. Kanıtların dili olmadığı için muallakta kalan bir son.
Ha filmin senaristi de haklı; neticede olay gerçekte de çözümlenememiş bir olay. Katil budur diye anafikir vermekten çekinmesi olağan. Etraftaki herkes katil olabilir; çünkü katil standart bir adam dedirtmesi de ondan o son sahnede küçük kıza. Ha tabi biz de haklıyız, merakla izleyip de şu herif katildir deseydi de mutlu mesut bitireydik filmi olma mıydı? Ama katilin o en son tutuklanan çocuk olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikir; bi de kaloriferci muhabbeti dönüyor ki hiç anlatmıyım:D Nerden gördülerse=)
Spoiler bittii.
Velhasılkelam değişik bir psikolojik, gizem, polisiye türlerinde bir film. Bir seri katil cinayetlerini nasıl işler, polisler onu bulmak için neler yapar, cinayetlerin işlendiği çevre halkı nasıl tepki verir, adalet nasıl işler çok sıkmadan anlatmış ki durağan filmleri sevmeyen benim bile beğendiğim bir film oldu.
Bir insanın yüzde 99 suçlu olduğunu biliyorken yüzde birlik kısım konusunda da emin olmaya çalışmak mıdır adalet; yoksa suçlu olduğundan yüzde bir emin olduğun adamı cezalandırıp olası suçların önüne geçmek midir?
Karar sizin. Bu filmde adalet sağlanmış mı; yoksa adalet sağlanmamış mı bakın bakalım.
Sevgiler..
Bir yanıt yazın